Tuesday, November 20, 2007

gokkusagina yetismeye calisan cocuk

Dosyalarimi duzenlemek icin alinan dosyalarima bir goz atiyorum. Vakti zamaninda kim oldugunu hatirlamadigim birinin gonderdigi bir sarki var. Calmaya basliyorum. Martin Gore ustadin elinden cikmis oyle diyorlar sozluktekiler:
Tanrim yagmur yagiyor!
ve sikayetci degilim.
bana yeni bir hayat veriyor..

O hayattan ben de calmaya basliyorum. Yagmurdan dolayi mi diye sorguluyorum. Bilinc altinda olusan o bol yagmurlu cocukluk gunlerine donme istegi midir acaba? Sahilden dogu karadenize dogru ilerleyen gunesi karsisina alan bir otobus icinde on koltuga oturmus cocuk. Yavas yavas dogan gunesle yeryuzunun tum renklerini gozlemliyor. En cok turuncuyu seviyor. Yillar sonra hayatinin ilk senelerini gecirdigi evini gorunce gozleri doluyor. Yagmur da yaginca daha da kendini kaptiriyor. Cocukluga donme istegi bu tam olarak. Hayattan calmaya devam ediyorum.

Bu mu peki hayat veren? Hayir hayir olamaz! Cunku buraya geldim geleli yagmura rastlamadim bile! Bir tek bazi sabahlar yerler biraz nemliydi o kadar. Toprak kokusunu bile hissedemedim col diye tabir edilen bu cografyada. Peki ne oluyor o zaman? Dostum gercekten iyi misin? Madem icinde bulamadin biraz cevrene bak bakalim ne goreceksin?

Saat ogleden sonra 5'e yaklasiyor. Gordugum sey ise iyice yataylasmis halde odama giren gunes isiklari. Sabahki turuncunun tam simetrigi zamanindayim. Anliyorum odama dolan turuncunun hayatindan caliyorum yine cocukluktan kalma hislerimle. Yine cocuksu bir hareketle kosarak yetismeliyim o turuncuya diyerek yerimden firliyorum. Atiyorum kendimi disariya.

Disarida birlesik devletlerin engelleriyle karsilasiyorum. Evet efendim milimetre hatasiz kuzeyden guneye dogru giden Mc. Clintock Drive! Ve malesef dogusundayim. Gunes ise yavas yavas turuncusunu yaninda surukleyip gozden kayboluyor. Acele etmeliyim. Karsiya gecmeliyim. Karsida dogudan batiya uzanan 12. Sokak. Gunes pilini pirtisini toplayip tam sokagin ortasindan batiyor. "Hersey bu kadar mi duzenli olur!" diye icimden haykiriyorum Birlesik Devletlere. Karsiya gecicek ilk yaya gecidine dogru ilerliyorum.


12. sokagin ortasindan ilerliyorum. Ulkemizde ozenerek baktigimiz birbirinden guzel birinden bahceli mustakil evler, arabalari garajlarinda sakli, kopek kulubeleri, yolun baslarinda posta kutulari.. Turuncu tam karsidan yok oluyor yavas yavas. Pasifik okyanusundan gelen "cisss" sesini duyar gibiyim. Cocukluk yapmiyorum bu sefer gokkusaginin pesinden kosmuyorum. Sakin adimlarla uzayan golgelere basmama oyunu oynuyorum. Ilerideki elektrik diregini kaktus olarak dusluyorum. Gunesin batisina dogru ilerleyen redkit ambiyansi yaratiyorum son kez cocukluk adina. Turuncu kayboluyor ben de yurumeye devam ediyorum.

Elm sokagina geldigim anda guzel renklerin tumunu kaybediyorum. Herkesin evine donmesi gerektigi gibi arkama donuyorum ve
Kahretsin kimse bana bu kadar siyah oldugunu soylememisti!

Depeche Mode - But Not Tonight

Monday, November 12, 2007

bir bahar gecesi

Tamamen 24 Nisan 2006 tarihli orta dogu teknik universitesi basligindaki entryimden alintidir:

...Ve bir bahar gecesi saat 1 olmuş işler yeni bitmiştir. Günlerdir bu saatlerde çıkmanın, haftalardır eve ertesi gün girmenin yorgunluğu bütün vucuda yayılmış, surattaki monoton enerjisizlik aynada kendini göstermektedir. Eller cebe sokulur. Hırkanın fermuvarı sona kadar çekilir. Yurda veya 100. yıldaki gariban evine gitmek üzere bölümden çıkılır. Coook derin bir nefes çekilir. Baharın gelişi o kadar tatlıdır ki, çeşitli çiçeklerin, otların, çamların kokuları ciğerlerde hissedilir. Içerde hissedilen öyle güzel bir bitki örtüsüdür ki bir karadeniz çocuğu bile tatmin olur.

Uzaktan belli aralıklarla bir baykuş sesi gelir. Kafadan bu aralıklar tahmin etmeye çalışılır. Kısa süre içinde vazgeçilir. Bir süre sonra ana yola gelinir. Derin bir sessizlik hakimdir. Tam yolun ortasına geçilir. Adımları ağır ağır atarken yukarıda anlatılanlar gözler önünden birkaç kez geçer. "Neydik ne olduk" denir. Bir de bu kadar zamandır edindiği tecrübesiyle "nolucaz" sorusunu ekler. Aslında kendi çapında ufak bir kahramandır yürüyen adam. biraz olsun kendini gerçekleştirebilmiştir. Sevdiği bir yerde sevdiği birşeyler yapmaktadır.

Kulaklar dış dünyaya çevrilir. Sağdan soldan kuş cıvıltıları gelir. Mutlu olunur. "Bu saatte sadece ben ayakta değilim." denir gülümsenir. 50 metre kadar ileride orman içinden çıkan siyah bir şey kaldırma çıkar. Ordan kendini yola bırakır. kedi mi fare mi sorusuna yaklaşınca cevap verecektir sevimli yaratık kirpi. Kendini güç bela karşı kaldırımın üstüne atar. Gözden kaybolur. o sırada yandan bisikletli bir çocuk geçer. Gitarı sırtına bağlamış yurtlara doğru yol almaktadır. Sessizliğin içindeki düzene ayak uydurmuş genç bir gününü daha tamamlamış, birazdan bisikletini kitleyip yurduna uyumaya gidecektir. Muhtemelen onun da benzer hikayeleri vardır. birkez daha gözler karşıya çevrilir. bir çift gece kendini dışarı atmış karşı kaldırımdan mutlu bir şekilde sarmaş dolaş yaklaşmaktadır. Yüzler gençtir, mutlu oldukları her hallerinden bellidir. Belki yeni başlamışlardır. Belki gündüz bu kadar rahat değillerdir gece o utangaçlıklarını üstlerinden atmışlardır. Muhtemelen sadece aralarındaki sıcaklıktır onları bu kadar güzel gösteren. Hemen kendine ait kısa aşk tarihi kitabı karıştırılır. Benzer ilginç örneklere denk gelinir, gülümsenir. Biraz da garipsenir. hayatın o yönü çok uzakta kalmıştır. Sanki bütün bu yorgunlukları silecek, surattaki monoton enerjisizliğe son verecek formul öylesine tatlı birşeydir. Simdilik bitki örtüsüyle, ötücü kuşlarla, kirpiyle idare edilir. Yol bitmeye yüz tutmuştur. Huzur içinde son metreler katedilir. Sessizliğin içindeki yürüyen adamın sesini/sessizliğini oynamak müthiş bir tat vermiştir o gece. Yorgunluklara hafif bir sünger çekilir, yarın yine 1e kadar çalışmak ve yine aynı saatte rolunu yerine getirmek suretiyle. Gözler huzurla kapanır..

Boards of Canada - Tears from the Compound Eye

Sunday, November 4, 2007

iki kis gunu

O kadar sevmesek de bir sekilde icimizde kendine yer edinmis Ankara'nin belki de ilk iz birakan yerleri oralar.

Zamaninda deli bir kis sogugunda ihtiyacini duydugum kisinin izini kaybetmisim, bir seylerin kotu gittigini hissediyorum. Tek ihtiyacim olan sey bir internet kafe. Ona belki ordan ulasabilirim! Soruyorum herkes "oraya gitmelisin" diyor. "Nasil?" diyorum. "A4 var cok yakin. Ordan disari cikarsan fazla surmez hemen bulursun." diyorlar. Kucukken ufacik evlerimizi, oyuncaklarimizi gozumuzde buyuttugumuz gibi buyutuyorum o A4 yokusunu. Bunda o dondurucu ayazin payi da buyuk. Kupkuru, dondurucu, geldigim yerdekilere hic benzemeyen, her anlamiyla soguk bir ruzgar. 18 yasin cocuklugu ne kadar buyukse icime isliyor, yalnizligi daha yakindan hissediyorum.

A4 denen kapidan disari cikip sola baktigimda, gordugum manzara cok urkutucu. Sapsari bozkir uzerine gelisi guzel siralanmis, farkli renklerde, farkli duruslarda, tuhaf ve cok eski gozuken 5 katli binalar. Arkalarinda onlara benzer daha yuksek olanlari, biraz daha degisik renklileri. Hepsi birbirinden donuk renklerle bozkira ayak uydurmaya calismislar gibi. Yaklasik birkac dakika once burnuma gelen orman kokusunun yerini de keskin bir komur kokusu almis, kaskolum izin verdigi surece icime cekiyorum. Havada tek bir bulut yok. Gunes piril piril. Boylesi bir tezatla manzaranin gozumdeki urkutuculugune bir parca daha eklemis oluyorum. Tek hosuma giden sey olan keskin havadaki kar kokusunu icime cekiyorum ve bana soyledikleri gibi ilk soldan asagi dogru yol aliyorum....

Ve uzun bir zaman sonra bir bahar sabahi. Mevsim olarak bahar ama bahar demeye bin sahit lazim sabahin o erken saatlerinde. Olmayan cimler kiragi yuzunden beyaza donmus. Butun gece yakilan kaloriferlerin agir sisi cokmus. Gunes yine piril piril ama sisten oturu o kadar da goz almiyor. Komur kokusu yine cok keskin cigerlere kadar isliyor.

Yine zor ve agir bir gunun kafadaki on hazirligi. Mutluluk veren sey bu sefer komur kokusu degil, onun yarattigi sisin ve sonuk gunesin ambiyansi. Yillar oncesinin ruhsuzluk ilaci Amnesiac'in yerini yeni tuhaf gruplarim almis, sisin icinde yuruyorum. Ayagimda buyuk siyah agirliklarla, iddiasiz ve sukunet icinde ileride solda ilk asfalt donemecten sola donuyorum. Karsidan gelen urkek bakislarla duvarlardaki tkp sloganlarina goz gezdiren zayif bir cocuk. Urkek bakislarini karsidan gelenlere yonlendirmekten cekiniyor. Dikkatli bakarsa anlayacak ki karsindan gelen baska bir kendisi. Muhtemelen bu bicimsiz, soguk binalara kendini yakistiramiyor. Bu ruhsuz cografyaya ilerleyen senelerde kendisi ruh katacagini ongoremiyor. Oteki ise eski haline bakip gulumseyor. Yeni baslayan gunun yorgunlugunu ongoruyor. Muzigin sesini bir seviye daha arttiriyor.

Donuste yorgunluk, yildizsiz gecenin ayazi ve muzigin ambiyansi bu soguk cografyada degisik bir guven hissi veriyor. A4 cikisi ilk sol eskisi gibi urkek ve tedirgin hissetmiyorum. En uzaktaki 5 katlinin isiklarini kontrol ediyorum uyumayan kaldi mi diye. Yokus asagi ayazi daha cok hissettikce gercek, tatli baharin gelisine kac gun kaldi diye kafadan bir hesap yapiyorum. Kapinin onune gelindigi zaman bir kez de uzaklara gozgezdiriyorum. "Komik dostum napiyor acaba?" diye bir icinden geciriyorum. Karsidaki banka bir goz gezdiriyor, yoksa onu da mi gozden kaybediyorum? Kazara mi? yoksa bilerek mi???? "accidentally on purpose" tek cevabim.

Slowdive - Country Rain

Sunday, October 21, 2007

dunyayi kurtarmak?

Gecenin karanlik bir zamani. Hosumuza giden, birasini begendigimiz tek bar olan yeni mekanimizda kendi capimizda dunyayi kurtariyoruz. Yasadigim yerdeki farkli milletlerin, uyumlu yasantisindan, 3 asagi 5 yukari benzer dunya goruslerinden, hedeflerinden, yasama bicimlerinden, Amerikali, Hintli, Meksikali vs. diyerek on yargiyla yaklastigimiz binlerce insanin on yargilarimizi curutecek hallerinden kaynakli kendi capimdaki dunya barisi senaryomu tartisaduruyorum. Ve gecenin sonunda cakirkeyf bir halde evime donuyorum.

Ilk isim bir milliyet.com.tr bir de sozluk acmak. Milliyete goz gezidiriyorum. Birinin kalbi iki kere durmus hayata dondurmusler. Jennifer lopez'in hamile olduguna inanir miymisiz. Tugay 30 metreden gol atmis. Bobo yeni bir efsane yaratmis. Ve siyah bir fontun uzerinde 16 sayisi. Ve sozluk ekraninda don bebegimle gelen gri bir fontun uzerinde 66 sayisi. solundaki yazi 21 ekim 2007 hakkari pkk catismasi.

Ayrintilari okuyorum. Kopru havaya ucmus. Komandolarimizla saatler boyu suren bir catisma olmus vs. vs... Bir kere daha bogazim dugumleniyor. Gozlerim yasariyor.. En son sevgilimden ayrilirken yasadigimi hatirliyorum bu sahneleri. Simdi ise ayri bir ayrilik acisi hissettiklerim. Yine icimden gelip bogazima kadar cikip takilan, orda dugumlenen bir his...

Kimseye kizamiyorum. Kimseden nefret edemiyorum. Biliyorum ki kizilmayan, nefret edilmeyen hicbir sey ve kimse kalmadi son 20 yilda. Ve hic birsey degismedi.

Bekliyorum sadece dugumun cozulmesi icin..

Godspeed You! Black Emperor - Motherfucker=Redeemer (Part 1)

Thursday, October 11, 2007

(umarim)

Neden o gece o kadar kisi toplandik bilmiyorum. Aslinda hala da merak ediyorum. Bir cekim var hissediyorum. Biraz onumuzde bir kiz agliyor. Uzuluyorum ama yanina gidemiyorum. Cekimden uzaklasmak istemiyorum. Aylar sonra bu sefer ben agliyorum o kiz karsimda oturuyor. Elinden geleni yapiyor artik ne yapabilirse..

Oturdugum masada gozumu hafiften kaldirip gri bir goruntunun onumden gecmesini umuyorum, son bir kac gundur pembe olan gri bir siluetin. Guzel bir plan yapiyorum ve serinlige acilan o kapinin arkasina saklaniyorum. Cok fazla surmuyor serinligin icinden yuzume ilik bir ruzgarin carpmasi.... Parmagimla uzaktan gecen bir kac kurnaz arkadasi gosteriyorum. Onlar da sinsice agaclar arasindan birbirlerine bizi gosteriyorlar. Cok egleniyorum. Cok sonrasinda onlarla ilgili bir masal yaziyorum. Daha da cok egleniyorum..

Radyoyu saatine uydurmayi yine basariyorum. Hemen karsimiza cikan hafif yokusun sonundaki kirmizi isiga bayiliyorum. Cunku oturdugum yerden hic ama hic goremiyorum. Tunellerden asagi suzulurken solumdaki cami acip serinligi yuzumde hissetmek istiyorum ama hemen vazgeciyorum. Sagimdaki ilikliga kendimi birakiyorum. Iyi ki dandik bir oyuncak almisiz diyorum kendi kendime. Karanlik yol ayrimina geldigimde ise yazacagim masalin temellerini atiyorum kendimce. 2 resim arasindaki 2 farkin sadece 2 gun mu oldugunu yoksa onumde duran 2 ayri yol mu oldugunu tahmin etmeye calisiyorum. Hic bir ipucum olmadigi icin vazgeciyorum. Donuste ise guneyden kuzeye, yokus asagi cami aciyorum.. Serinligi derinliklerimde hissediyorum.

Irtifa kaybederken masalima son seklini veriyorum. Bogazlardan daha once hic ugramamis oldugumuzu seciyorum ve davet ediyorum. Yakin bir yerden yanik kokusu aliyorum! Her zamanki kirmizi kiyafetime uygun olarak "hohoho" diyerek cantami aciyorum.. Bambaska kirmizi olmayan dandik oyuncaklar cikariyorum.. O gun icin gorevimi tamamliyorum. Yoruluyorum ve her gun ayri bir ozen gosterdigim koca bir yumagi teslim ediyorum. Uyumak istiyorum ama istemiyorum..

Ve 2 ay once tam bugun ayrima gelmeden once bu satirlari yaziyorum:
Bir tesadüf oldu tilkilerin bile gözlerine inanamadığı. Hepsi dakikalarca bakakaldılar gözlerini ayıramadan..
Sonradan radyo dinlendi; sözlükler karıştırıldı bir anlam için. Çıkan sonuç bir tebessüm yarattı suratlarda..
Bir kitap yazıldı. Yoktu başlarda bir manası. Sonlarına bir heyecan katıldı renkler, yağmurlar ve hayvanlarla..
Ve bir masal yazıldı tilkilerin başrolunu üstlendiği. Onlar devamlı takip ettiler iki yol ayrımına gelene kadar..
Ve çok sevdikleri boğazlara birer düğüm atıldı seçim yaklaştıkça, 2 yola giden 2 fark gitgide yoğunlaştıkça..

Ve artik 2 resim arasindaki 2 farkin ne oldugunu ogrenmis olarak bu satirlara bir satir daha eklemek istiyorum:

Ve dugumler, icindeki 2 farki aradigimiz 2 farkli resim oldu, koptu gitti, bogazin karsi kiyilarina dustuler. Ilk bulanlar alip cuzdanlarina yerlestirdiler..

son kez agliyorum..

Radiohead - Reckoner

Sunday, October 7, 2007

Moya

Gecen gece yaklasik 1 ay once Moya icin sozluge yazdigim satirlari okudum. Uzun bir sure ne yazdigimi anlamaya calistim. 4 veya 5. okuyusumdan sonra birseyler cikarmaya basladim. Neler yazdigimi anlayabildigim anda ise tuylerim diken diken oldu. O ani tekrar yasadim bir saniye bile olsa. Bu cumleleri ben yarattim ve onlari nasil bir ruh haliyle bir araya getirdim hatirlamiyorum. Hatirlamak bile istemiyorum aslina bakarsaniz. O satirlar sunlar:

karanlik hikayesini dinlerken, gozler bir an isiga tutulmus gibi cok az acilirlar ancak. karanliktan degil, sadece fazla yorulmustular..

o agir hikayeyi dinlerken, kendi hikayesini de kafasinda kurgular. kendi karanligini ve aydinligini dusler bir kere daha.

cunku artik onlar ayri degildir.. ikisi artik birbirine girmis tek parca olmustur.. yarataninin icinde yerlesmis bir sekilde.

ve moya tempoyu yukseltir.. gozler yorulmustur ama devam ederler..

ve sonra moya avutmaya calisir cocugunu.. ne kadar elinden gelirse..
(james sunderland, 10.09.2007 09:17)

Gozler aydinliktan mi yoruldular? Isik mi fazla geldi?
Yoksa karanlik mi agir geldi? Avunmak icin baska careleri kalmadi?
Aydinlik, karanlik ve yorgunluklarim,
Hepsini Moya'nin yakinlarinda bir yerlerde sakladim.
Iyi ki Moya vardi ve avuttu cocugunu..
Godspeed You! Black Emperor - Moya

Wednesday, October 3, 2007

yazmak rahatlatir

Bu sozu kendimden biliyordum sadece. Ama gordum ki en yakinimdaki insanlar da canlari sikilinca bu yolu tercih ediyorlarlarmis. O yuzden ustlenmekten vazgectim. Butun dunyaya yonlendirdim bu sozcukleri.

Bu sozcugu kurmamla basladi burda birseyler yazma hevesim ve bir sekilde burada buldum kendimi bu Turkce karakter kullanamadigim bir ekim gununde. Onceden iki kisilik pek cok sey yazmayi deneyen bir insan olarak "Nedir bu cami acip disariya bagirma hevesin?" ve de "Peki niye rahatlamak ister bir insan?" diye sordugumda "Demek ki sIkIlmIstIr bir seylerden. Paylasacak birini ariyordur." yaniti aliyorum kendimden cok basit bir sekilde. Ima edilen seylerin buradaki ilk yazilarima taban olusturacagini dusunuyorum bugun itibariyle. Onumuzdeki gunlerde neler yazilir cizilir merak ediyorum diye eklemeden de edemiyorum. Her yazdigimi aklin ve kalbin o sessiz catismasina adiyorum.

Enigma - Between Mind and Heart