Friday, October 3, 2008

kara kutu

Cevresini hep kuzey avrupadaki genis, yemyesil ovalara benzettigi bir yolun ustunde yuruyordu. Hani su goz alabildigince insanin gozunu oksayan goruntulere sahip, tek tuk, yabancilara hic de sicak gelmeyen bir iki ahsap binanin cevreye serpistirildigi cografyalardan. Az cok engebeli, cogu yol boyunca siralanmis, geri kalani da uzaklarda sikca serpistirilmis genis yaprakli, gur agaclarin yerlestigi cografyalardan. Sadece guzellikleriyle hatirladigi bu cografyada yurur bulmustu kendini. Fakat ne o agaclarin ustunde bir yesil iz vardi, ne de o yemyesil diye tanimlamaktan cekinmedigi ovada. Birkac ay oncesinden agaclar tum yesilliklerini yere birakmis, ruzgar onlari saga sola supurmus, ustune de beyaz bir ortu ortulmustu. Agaclar, ciplak gorunumunden pek de utanmayarak, beyaz ortuden olabildigince kendi ustlerine almaya cabaliyorlardi. Hava soguktu. Aksam saatleri yaklasmasina ragmen, kasvetli grisini koruyordu. Bir kac ay sonra akarsulari besleyerek dunyanin en buyuk dogal gurultusunu yaratacak bu beyaz ortu olabilecek en sessiz halde ortulmeye devam ediyordu. Genc adam bu mukemmel sessizligi hayranlikla dinlemesine ragmen, adimlariyla bozmakta oldugu mukemmel duzgunlukten sucluluk duyar gibiydi. Kendini doganin dogalligina kaptirmis, kendince kaldirimda cizgiye basmama oyunu oynuyor gibiydi. Normalde yol olmasi gereken, her iki tarafinda agaclarin dizildigi bosluktan ilerliyordu. Kirli sakalina yapisan kar tanelerini temizlerken usudugunu hissetti. Kaskolunu biraz daha sikistirdi, eldivenlerin yetmedigini dusunerek elini paltosunun cebine atti. Sag cebinde bir sey oldugunu hissetti. Ufak bir metal parcasiydi dokundugu. Ince eldiveninden sogugu hemen hissetmisti. Hatiralara daldi..

Yaklasik 1-2 yil oncesi olmaliydi. Calistigi is yerinde yeni gelenleri aldiklari buyukce bir odayi hatirliyordu. Herkese birer form dagitilmisti. O da formlarin doldurulmasini bekliyor, anlasilmayan yerlerde yardimci olmaya calisiyor, gelen sorulari cevapliyordu. Biraz ilerki siralarda siyah bir cift goz dikkatini cekti. Tedirginlikle ozguven karisimi bir his yayan bu yuvarlaklar ondan da yardim istemisti. Biraz sonra geriye donerken aklinda bir soru isareti kalmisti. Bu karisima baska birseyler daha katilmisti sanki. Onlari merak ediyordu. Simdilik sustu. Merakini bir kenara koydu.

Botlarinin kenarindaki dikislerden bir miktar kar eriyip iceriye su olarak sizmisti. Bir an once sicak bir ortama girmesi gerektigini dusunuyordu. Sol eliyle beresini cikartip bir silkelemek istedi. Artik karlar sacindaki tek tuk beyazlara eslik etmeye baslayacakti. Bir yandan da sag eliyle dokundugu metal parcasini iki parmagiyla kavradi. Ince uzun, tirtikli birseydi bu. Tekrar gecmiste kayboldu.

Serin bir aksam saatiydi. Is cikisi bir arkadasiyla bulusup yemege gitme planlari vardi. Disari cikarken ceketini alip omzuna atti. Kis gelmeden once olabildigince tasimamaya cabaliyordu boylesine bir ciddiyeti ustunde. Kravatini da hafif gevsetmis serin ve temiz havayi derin derin icine cekerek arabasina dogru ilerliyordu. Bir is gununun daha turlu gurultulerinden ariniyordu yavastan. Birden sert bir ruzgar esmeye basladi. Urpermeye basladigini hissetti. Tam ruzgara teslim olup elini ceketine attigi an karsidan yaklasan birini gordu. Siyah agirlikli bu kisi bir cift siyah yuvarlak sahibiyle ayni kisiye benziyordu. Uzagi gormekte zorlanan gozler ayrintilari secemiyordu. Tam gecisirken bir cift siyah yuvarlagin altinda bir gulumseme gordu. Ona kendi gulumsemesiyle karsilik verdi. Biraz sonra ceketini arabasinin arka koltuguna firlatti. Hala gulumsuyordu. Sol tarafinda serit cizgileri hizlica kayiyordu. Hala gulumsuyordu. Arkadasiyla bulustu. Anlattiklarina dikkat etmeye calisiyordu. Bir taraftan da anlatilanlarin arkadasi icin nasil bu kadar onemli olabilecegini kavramaya calisiyordu. Kendine inandiramiyordu bir turlu. Yine gulumsuyordu. 

Yurumeye devam ediyordu. Oldukca zaman gecmisti. Ustundeki tum bulutlari kaldirsa muhtemelen yine gunesi goremeyeceginin farkindaydi. Ona ragmen gokyuzune karanliktan ziyade tum ovanin beyazligiyla beslenen bir gri hakimdi. Saclari, sakali ve siyah paltosuna eslik eden karlar onu da gokyuzune katmisti. Saatler aksami gosterirken, renkler tamamen griye donusmustu bu buyuk ovada. Saatlerin yorgunlugu ve sogugundan adimlarini suursuzca atmaya baslamisti. Neden bu yolda, bu yone dogru yuruyor aklindan hic gecirmiyordu ki sag elindeki cismi adam akilli kavradi bir an. Hersey tekrar yerine oturdu zihninde. Sag cebindeki bu ufak tirtikli metal parcasi bir anahtardi. Hatiralardan hevesini alamamisti.

Pek cok defa daha karsilasti onunla. Yine hafiften gulumsuyordu. Bazi sozler, bazi muzikler duyuyordu o yonden. Kulak kabartiyordu her defasinda. Ayrintisini ogrenmek istiyordu. Cok merak ediyordu.. anlattilan hikaye, soylenen sarki sozleri, o soru isaretleri, o tedirginlik, o utangaclik neydi. Herseyden cok neden bu gulumsemeyi durduramiyordu? Tum meraklarini bir kenara koydu yine. 

Gece kendini renkten ziyade sogukluguyla hissettiriyordu. Kar yagisi ayni sessizliginde devam ediyordu. Saclari tamamen beyaza burunmusken, her goz kirptiginda kirpiklerine takilan kar taneleriyle goz goze geliyordu. Kulaklari nerdeyse buz tutmustu. Butun vucuduyla artik bir kardan adam siluetine burunmustu. Artik bir an once hedefine ulasmak istiyordu. Anahtari cebinden cikardi. Bir goz atti. Sonra ileriye yolun sonuna dogru cevirdi bakislarini. Siyah bir sey goruyordu karlarin arasinda. Gecmisten bir iki cumleye dogru yol aldi tekrar:

Kapi acildi.
- Bir sey sorabilir miyim?
- Tabi.. 
Kapi kapandi.

Uzaktaki siyahliga gitgide yaklasiyordu. Bu cisim bir sandiktan biraz kucuk diktorgenler prizmasi seklinde bir kutuydu. Ne kadar kar yagarsa yagsin o hep karlarin ustunde bir siyahlik olarak duruyordu. O bir "kara kutu"ydu. Icinde pek cok soru isareti olan, butun meraklarin icine konuldugu, sonra da icindeki rengi disina vuran esrarengiz bir cisimdi. Bu yuzden karlarin altinda kaybolmuyordu. Bu tamamen kendi eseriydi. Butun soru isaretlerini, hikayeleri, sarkilari oraya yerlestirmis, simdi de eline bir anahtar almis ona dogru gidiyordu. Anahtara bir kez daha goz atti. Yine gulumsemeye basladi. Onu nasil yarattigini hatirlamisti:

Karsidan karsiya gecmek icin bir vapura binmisti. Ust katlarda deniz kenarindaki bir koltuga oturdu. Denize dogru bakiyordu hic kafasini cevirmeden. Denizin tuzlu kokusunu hafiften hissediyordu. Yaninda kimse yoktu. Bir hayal kurdu:
Kapi acildi.
- Bir sey sorabilir miyim?
- Peki ben bir sey sorabilir miyim?

Kapi kapanmamisti henuz. Kara kutuya son eklenen sey bu sorunun cevabiydi. Birkac dakika sonra onun onune geldi. Egildi. Kaskolunu cozdu. Eldivenlerini cikardi cebine koydu. Kutuyu saga sola dogru salladi biraz. Epey agir bir seye benziyordu. Anahtar deligini buldu. Oldukca genis bir anahtar icin yapilmis olan bir kilitti bu. Anahtari cebinden cikardi. Yerli yerine oturacak gibi gozukuyordu. 

Anahtari delige sokmaya calisti. Fazla ilerlemiyordu. Anahtari cikarip delige derinlemesine bir goz atti. Ici kar taneleriyle dolmustu. Kutuyu cevirip sallamayi denedi. Hic birsey degismemisti. Ici tamamen buzlasmisti. O hirsla anahtari alip birkac kere daha zorlamayi denedi. Olmuyordu. Kutuyu kaldirmayi denedi. Belki eve kadar gotururse sicakta tekrar deneyebilirdi. Kutu cok agirdi. Yorgun ve usumustu. Yapamayacagini anladi. Kutuyu tekrar yere birakti ve yanina dogru karlara uzandi. Gokyuzune bakiyordu. Gozleri cakmak cakmak olmustu. 

Birkac dakika dusuncesiz ve kayitsiz kaldi. "Hayat ne tuhaf.." diye mirildandi birkac kez. Kizgindi  kendisine. Gec kaldigini dusundu. Sonra da gucsuz kaldigini. El yapimi anahtarini deneyememisti bile! Sonra da sucu kendisinden alip hayata atar bir tavirla yine "Hayat ne tuhaf.." diye mirildandi tekrar. Bindigi vapuru hatirladi birkez daha. Kuskun bir surat ifadesiyle ayaga kalkti. Anahtari yaratan sozcukleri hatirladi birkez daha. Sonra anahtari alip var gucuyle ileriye firlatti. Ovanin bilinmeyen bir yerinde karlar arasinda yerini almisti. Merak ettigi seyleri hatirladi birkez daha. Secimini yapmisti. Kara kutuya arkasini dondu. Yurumeye basladi. Bir daha da arkasina bakmadi.

----

Yillar sonrasi sicak bir yaz gunu aksami is cikisi arabasiyla evinin yolundaydi. Radyoda hic duymadigi bir sarki calmaya basladi. Bir adam dunyadaki en iddiali sarki sozlerini, yumusak sesiyle birlestirerek tuhaf bir sarki yapmisti. O sesi hatirlar gibi oldu. Sarkinin sihri icine islemeye basladi. Tamamen saf bir mutluluk duyuyordu. Sarkinin icinde kaybolmustu.

Birkac dakika sonra evine geldi. Arabayi parketti. Kapiyi acti. Tam adimini atacagi yerde bir tane anahtar duruyordu. Birkac saniye boyunca kayitsiz kaldi. Kararini vermisti. Anahtari yerden aldi ve sag cebine koydu. Yine gulumsuyordu. 

Radiohead - Videotape
-----

1 comment:

Unknown said...

yine döktürmüş fermata. öykü de bence neredeyse herkesin içinden birşeylere veya hepsine pay çıkaracağına eminim. okuduğum süre boyunca çok farklı duygular içinde gittim geldim. harikasın gerçekten...